top of page

"" için 5 öge bulundu

  • BYPASS ACİL MÜDAHLE KÖPRÜSÜ

    Eşdeğer Mansiyon Ödül, SteelPRO 2019 Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışması Tasarım Ekibi : M.Bahadırcan Günay, Abdullah Kahraman, Fatih Mat Nerede, ne zaman, hangi büyüklükte, nasıl ve ne türde meydana geleceği bilinmeyen afetler, var oldukları ilk günden bu yana insan topluluklarının can ve mal güvenliğine yönelmiş en büyük tehlikedir. (Press and Hamilton, 1999: 1927) Günümüzde bu tehlikeler iklim değişikliği, artan kent nüfusu ve plansız yapılaşmalarla daha da yıkıcı hale gelmektedir. Türkiye’ de afetlerden etkilenen birincil dereceli bir ülke. Afet riskinin yanında geçmiş tarihindeki afetle mücadele karneside zayıf durumda. Yüzyılın afeti olarak anılan Marmara Depremi’nde insanlara acil müdahaleler yapılamamış, lojistik destek verilememiş ve profesyonel yardım ancak 1 gün sonra ulaştırılabilmiştir ki afette hız ve kesintisiz yardım binlerce kurtarılan hayat demektir. Afet sonrasında bu problemlerin yaşanmasındaki nedenlerin en başında ulaşım gelmektedir. Çünkü yollar özellikle afet anı ve sonrasında hayati öneme sahiptir. Bu bağlamda yollar, afetlerden hemen sonra acil olarak gerekli olan kurtarma, tahliye, tıbbi yardım, bilgi toplama vb. konularda önemli rol oynar.*Afet sonrasında profesyonel yardımların ve ekipmanların afet alanlarına ulaşamaması binlerce insanın daha yaşam mücadelesini kaybetmesine neden olmaktadır. BYPASS BYPASS Sistemi dünyanın herhangi bir kentinde yaşanan afetler sonrasında farklı çözüm teknikleriyle insanlara yardım ulaşmasında köprü olacaktır. Sistemin uygulanacak pilot kenti; Türkiye’de geçmişte ve günümüzde afetlerden en çok hasar gören, en problemli ve bu problemlere bir çözüm üretemeyen, Türkiye’nin ekonomik ve insan merkezi olan İstanbul seçildi. BYPASS afet sonrasında köprü ve ulaşım hatları üzerinde oluşabilecek sorunları bypasslayarak acil yardımların hızlı ve kesintisiz bir şekilde afetzedelere ulaştırmak ve onları hayatta tutmaya destek olabilmek için tasarlandı. KURGU BYPASS İBB’nin lojistik merkezinde herhangi bir afet durumuna karşı hazır halde bekletilmektedir**. Afet olduktan sonra AKOM’un belirlediği noktalara iki adet ağır yük helikopterinin yardımıyla ulaştırılır. Belirlenen hasar almış noktalara ulaştığında hidrolik sistemin yardımıyla havada açılmaya başlar ve açılma işlemi bittikten sonra yıkılan ya da hasar alan noktaya yerleştirilerek kullanıma hazır hale gelir. BYPASS havalanmaya başlayıp yerleştirilmesi toplamda maksimum 45 dk olacak şekilde tasarlandı.*** İŞLEV Sistemin ana amacı acil yardımın afet alanlarına kesintisiz bir şekilde ulaşmasını sağlamak. Bunun yanında sistem, altındaki alanıda değerlendirmek üzerine düşünüldü. Hızlı kurulma özelliği sayesinde köprünün alt tarafı sahra hastanesi, lojistik merkezi ya da geçiş amaçlı kullanılmaktadır. Köprü kapalı haldeyken iç hacminde çadır depolayabilmektedir. Açılma gerçekleştikten sonra bu çadırlar çevrede bir merkez kurmak için dağıtılır. Köprü açıldıktan sonra alana sağlık malzemelerin de ulaşmasıyla köprünün mekan hacmi acil tıbbi yardıma uygun hale getirilir. BYPASS’ın Sahra hastanesine dönüştürülmesinin sebebi; bu hastanelerin kurulma süresinin afetten sonra uzun bir vakit alması ve normal hastahanelerinde acil müdahale yapma imkanın zor hale gelmesidir. TAŞIYICI SİSTEM Köprünün mevcut formu az malzeme kullanarak hafif ve taşınabilir bir köprü tasarlamamıza olanak verdi. Bu forma katlanabilme özelliği sağlayabilmek için birleşim yerleri özel olarak tasarlandı. Tasarımda iç hacmin kullanılabilmesi için düzlem kafes tercih edildi. Katlanıp taşınabilecek ağırlıkta olan köprü kurulduktan sonra denge sağlayabilmesi için de yerle bağlantısı olan noktalarına sismik izolatörler yerleştirilmesi önerildi. KAYNAKÇA [1] https://ourworldindata.org/natural-disasters# [2] WorldRiskReport2014 / http://weltrisikobericht.de/wp-content/uploads/2016/08/WorldRiskReport_2014.pdf [3] WorldRiskReport2012 / http://weltrisikobericht.de/wp-content/uploads/2016/08/WorldRiskReport_2012.pdf [4] http://thinkhazard.org/en/report/249-turkey/CF [5] Türkiye’de Afetlerde Karşılaşılan Sorunlar, Doç. Dr. Abdullah YILMAZ, s.76 [6] http://thinkhazard.org/en/report/3056-turkey-istanbul/CF [7] Türkiye’de Afetlerde Karşılaşılan Sorunlar, Doç. Dr. Abdullah YILMAZ, s.63 [8] İstanbul’da Afet Yönetimi ve Acil Ulaşım Yollarının Değerlendirmesi, Mesture Aysan Buldurur, Hüseyin Kurucu, s.22 [9] İstanbul’da Afet Yönetimi ve Acil Ulaşım Yollarının Değerlendirmesi, Mesture Aysan Buldurur, Hüseyin Kurucu, s.23

  • KİMLİKSİZ KAMPÜS

    Teşvik Ödülü, Yıldız Teknik Üniversitesi DavutpaşaYerleşkesi Ana Girişi Öğrenci Fikir Yarışması Tasarım Ekibi : M.Bahadırcan Günay, Ahmet Koz KİMLİKSİZ KAMPÜS Projeye yaklaşım kararları sadece bir kapı ve yakın çevresini değiştirmek şeklinde değil. Hatta girişin mimari olarak durumunu ya da niteliğini yorumlamanın projeyi bir üst seviyeye getirmeyeceği düşünüldü. Proje yaklaşım kararları, yüksek bütçeler ile yapılmış yatırımları yıkıp yerine bir şey önermek üzerine değil, daha çok sürdürülebilir ve ekonomik yapılmış projelerle uyumlu çalışıp onun potansiyelini daha da arttıracak yardımcı ve destekleyici çözümler üretmek olduğu düşünüldü. Oluşturduğumuz senaryoda da girişin sahip olduğu problemleri çözecek kapıyı ve köprüyü koruyacak sürdürülebilir ve ekonomik, minimum dokunuşlarla maksimum bir verim almak amaçlandı. Girişin sahip olduğu yığılma ve sahipsizlik hissi kampüs incelendiği zaman sadece bu alana özgü bir durumun olmadığı ortaya çıktı. Kampüsün sahip olduğu ana problemin bir yansıması burada görülmektedir. Yanlış düzenlenmiş ulaşım sisteminin neden olduğu yoğunluğun yanında en büyük problem sahipsizlik hissidir. Bu durumda kampüsün birçok tanımsız ve kimliksiz alanlardan oluşması bir bütün olmayı ve kampüsün sahiplenilmesini engellemektedir. Ana giriş ve çevresi bu çerçeve içinde bir bütünün parçası olacak şekilde çözülürse problemin problem olmaktan çıkmasını sağlayacaktır. Önerimizde de bu alanı kampüsün içindeki dokunuş noktalarından biri olacak şekilde yorumladık. Kampüste belirlediğimiz 5 adet dokunuş noktası bir kimlik zinciri oluşturacak şekilde Davutpaşa Kampüsündeki sahipsizlik hissini azaltacağı düşünülmektedir. Bu zincir sosyal, spor, sanat, eğitim-öğretim ve etkileşim kimliklerinden oluşmaktadır. Giriş ve çevresi de bu zincirin etkileşim bölgesini oluşturmaktadır. Bu alanda insanların metroya ve toplu taşımaya yakın olmaları pozitif bir durum olarak yorumlanıp bu bölgede daha çok vakit geçirecekleri aktiviteler önerildi. Alan kendi içinde 4 adet parçadan oluşmakta. İlk parça ulaşım probleminin merkezi DURAK bölgesi, ikincisi kültür merkezine giden yoldaki EĞİM bölgesi, üçüncü alanımız girişin yanında bulunan ormanlık arazi PATİKA 1-2 bölgesi ve son olarak da tarihi yapının bulunduğu TARİHİ bölgeden oluşmaktadır. Bu alanlara minimum dokunuşlarla insanların verimli vakit geçirip etkileşime girecekleri bir alan olması planlandı.

  • EBABİL KUŞLARI İÇİN BİR ÜST ÖRTÜ

    Eşdeğer 1. Ödül, SteelPRO 2020 Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışması EBABİL PROJESİ Tasarım Ekibi : M.Bahadırcan Günay, Ahmet Koz, Fatih Mat Geçmişten günümüze ülkelerin gelişimi ve dünya rekabeti alanında var olmak için en büyük ihtiyaçları enerji olmuştur.[1] Dünya nüfusunun artmasıyla bu ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Bu durum ülkelerin dışa olan bağımlığını da paralelinde arttırdığından, ülkeler yeni tür enerji arayışları içine girmektedirler. Yenilenebilir Enerji bu arayışta ilk yönelinen nokta olmaktadır. Doğanın verdiği imkanlar sonucunda kendi kendine yetebilme şansı bir ayrıcalıktır. Fakat yenilenebilir enerjinin genç olması ve yatırımının maliyetli olması içinden tercih yapmayı tetiklemektedir. Maliyet ve teknik üstünlükler karşılaştırılınca Hidroelektrik yani su sistemi ön sırayı almaktadır. Brezilya gibi büyük nehir hatlarına ve ekosistemine sahip ülkeler enerji ihtiyaçlarının büyük bir çoğunluğunu barajlardan sağlamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin enerji ihtiyacı fazla olduğundan genelde çevre değerlendirmesi göz ardı edilerek sonuç odaklı üretimler yapılmaktadır. Maalesef enerji üretirken çevreye zararı olmayan bu enerji sistemi, çevre değerlendirilmediğinden inşaa sırasında ve sonrasında bir doğa katliamı yapılmasına neden olmaktadır.* EBABİL EBABİL Sistemi insan eliyle ortaya çıkartılmış bir problemi insan eliyle tekrardan eski haline getirmek üzere yapılmış bir sistemdir. Brezilya’daki Iguazu Nehri üzerine birçok baraj inşa edilmiştir. Bu durum nehrin doğal yapısını ve akış hızını da etkilemektedir. Iguazu Nehrinin döküldüğü nokta olan Iguazu Şelaleri ilginç bir türe ev sahipliği yapmaktadır. Şelalenin arkasında ve yamacın buraya özgün “ebabil kuşları” burada yaşamakta, üremekte ve yavrularını büyütmektedir. Fakat barajların enerji üretmek için yüksek miktarda su bırakması şelalenin yapısını bozmakta ve burada yaşayan ebabil kuşlarının neslini tehlikeye atmaktadır.** KURGU Nehir üstündeki barajların kapağının açılması nehrin debisini hızlandırmaktadır. Bunun için nehre debi ölçer cihazlar yerleştirilir. Kapakların açılması ve debinin artmasıyla bu cihaz EBABİL Sistemine bir sinyal gönderir. Sinyali alan sistem 5 dakika*** içinde tepki vererek kanatlarını açar ve nehir suyu hızlanmadan yuvalar ve kuşları koruma altına alınır. Gelen debili su Koruma örtüsü tarafından karşılanır ve yuvaların etrafından aktarılır. YERLEŞİM-İŞLEV EBABİL Sisteminin yerleşmesi Zoologlarla birlikte planlanır. Zoologların belirlediği yuva noktaları ve kuşların uyuma alanlarının 1-1.5m üstünde olacak şekilde koruması gerektiği alan boyutunda üretilerek Şelale’nin yamacına yerleştirilir. EBABİL Sistemi Iguazu Ulusal Parkında olmasından dolayı turistik bir niteliğe ve çekim noktası olma özelliğine sahiptir. Tasarım yapılırken son şeklin hem işlevsel korumaya uygun hem de doğanın bir parçası olacak şekilde estetik bir düşünceyle tasarlandı. TAŞIYICI SİSTEM Örtünün mevcut formu az malzeme kullanarak hafif ama bir o kadar da dayanıklı olacak şekilde tasarlandı. Hem estetik hem de yük etkisini kırmak için elmas şeklinde bir tasarım tercih edildi. Kanatlarda suyu elemek ve suya karşı kuvvet uygulayabilmek için çelik ızgara bir sistem tasarlandı ve bakır sacla kaplandı. Sistem normal zamanda doğanın var olan durumuna engel olmamak için kapalı-açık olacak şekilde tasarlandı ve bunun için özel açılma sistemi tasarlandı. Yapının dış kaplaması çevresiyle birlikte yaşayan bir tasarıma sahip olması için patinalaşmaya uygun bakır tercih edildi ve yıllandıkça patinanın kendisini sarması planlandı. * Belo Monte barajı yapımında günde ort. 137 tür yok olmuş, 20 bin kişi zorunlu göç ettirilmiş, 1500 km2 yağmur ormanı kesilmiştir ** Ebabil kuşlarının yumurta bırakma oranı düşmekte, doğan yavrularda büyüyemeden boğulmaktadır. *** 3 dk Debi Tespit + 2 dk Kanat Açılım KAYNAKÇA [1] Bazı OECD Ülkelerinde Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elektrik Üretimine Yönelim Üzerine Ampirik Bir Çalışma, Yener ALTUN/Şakir İŞLEYEN [2] Narin, M. (2008). Türkiye’nin Enerji Yapısı ve İzleyeceği Öncelikli Politikalar, Asodosya Ankara Sanayi Odası Dergisi,50-68,Ağustos-Eylül, Ankara [3] Dünyada ve Türkiye`de Hidroelektrik Enerji, Gelişimi ve Genel Değerlendirme, Süleyman BOZKURT [4] Hydropower and the future of Amazonian biodiversity,Alexander Lees,Carlos Peres, Philip Fearnside, Maurício Schneider,Jansen Zuanon [5] https://thebelomontedamverdict.weebly.com/advantages–disadvantages.html [6] BP Statistical Review of World Energy & Ember www.bp.com/en/global/corporate/energy-economics/statistical-review-of-world-energy.html [7] https://ourworldindata.org/renewable-energy [8] https://ourworldindata.org/energy [9] https://ourworldindata.org/fossil-fuels [10] https://data.globalforestwatch.org/

  • DOĞAL TAŞ FİKRİ ÜZERİNE BİR PAVİLYON

    "KAYNAK" PAVİLYON TASARIMI MİMARİ RAPOR Günümüzde ki yapılar, yaşanılan mekan olarak değil, para kazanılan bir beton yuvası olarak görülmekte. Bunun sonucu olarak da kentlerimizde büyük bir nitelik kaybı oluşmaya başladı. Her yerde bir betonlaşma, yerinden-bağlamından uzaklaşmış, Denizli’den Trabzon’a oradan Mardin’e kadar birbirine benzeyen tek tip bir yapı topluluğuna dönüştü kentlerimiz. Fakat bir şeyi unutur olduk. Her kentimiz aslında kendi kimliğini oluşturabilecek bir cevhere/kaynağa sahip. Artık yapılarımıza kendi kimliklerini anlatabilecek yeni kıyafetler giydirmemizin zamanı geldi. Bunun bilincine ulaşabilmek için “KAYNAK” pavilyonunu tasarlandı. KAYNAK “KAYNAK” ile; Türkiye’nin sahip olduğu doğal taş zenginliklerini ortaya çıkararak, bir meydan ve yapı bütünlüğü içinde bu zenginliklerin tüm kullanım şekillerini bir arada bulundurulabilecek ve kullanıcı ile etkileşime geçip bilinçlendirilmesine yardımcı olması düşünüldü. Tasarımın şekli, doğal taşların oluşum sebeplerinden biri olan volkan patlamasından esinlenildi. Tasarım üç aşamadan oluşmaktadır. İlk olarak kaynağımız patlayarak ertafa akmaya başlar. Bu akıntıyla yeni bir katman oluşur. Akıntı etrafındaki yapıları sararak o yapıları sahip olabilecekleri kimliklerini ortaya çıkartır. Akıntı belli adımlardan oluşmaktadır. Bu adımlar taşın kaplama haline dönüşene kadar ki tüm basamaklarını içermektedir. Kaynak, ilk hal, atıl taş ve işlenmiş hal gibi. Bu aşamalarla tasarıma yansımasıyla hem kullanıcılar hem de tasarımcılara doğal taşın sahip olduğu tüm potansiyeller bir arada toplanarak maddenin ve malzemenin özüne ulaşılması sağlanmıştır. ÜRETİM ve TÜRKİYE ROTASI “KAYNAK” pavilyonu sökülebilir, prefabrike şekilde geliştirildi. Esas malzemelerin hepsi geri dönüşebilecek ya da dönüşmüş elemanlardan seçildi. OSB, atıl taşlar, geri dönüştürülmüş çelik gibi ürünler tercih edildi ve bu sayede doğaya verilen zarar tasarımda minimalize edildi. Tasarımda sabit bir taş seçmek yerine Türkiye içinde bir sergi hattı oluşturuldu. Hattın durakları Türkiye’nin sahip olduğu havzaları ve global kentlerini birleştirecek şekilde seçildi. Gittiği bölgenin cevherini ön plana çıkartacak bölgesel taşların akıntı üzerine monte edilmesi ve sökülmesi düşünüldü. Böylelikle her kentin kendi kıyafetini giymesi ve yaşayan bir meydan yapı bütünlüğü oluşması sağlandı.

  • MABED AYASOFYA

    Camii ya da Müzeden Öte Bir Yapı “Ayasofya” Mabed Ayasofya Yarışması Kreatif Mimarlık, Birincilik Ödülü Ayasofya yapıldığı günden beri İstanbul’un kalbi olarak atmaya devam etmektedir. Akan kanlar dönemine göre değişmiş olsada, o değerini hiçbir zaman kaybetmedi. Kimi zamanlarda değeri toplumun gözünde normalleşti ve unutulmaya başlasada olan olaylar sonucunda her zaman hayata dönmeyi başardı. Ayaklanmalardan, istilalardan, savaşlardan ve daha nicesinden kurtulan Ayasofya bu dinamizmin içinde yaşamına devam etmektedir. GÜNÜMÜZ Ayasofya Türkiye’nin kuruluşundan bugüne güncel siyasetin içinde önemli bir konu başlığı olarak yer almaktadır. Yapının müze, kilise ya da camii olmasından öte tartışmalarda her kesim için sembolik önem taşımaktadır. 2020 yılı içinde hükümet sembolik değeri tüm dünya halkları için önemli olan bu mabedi tekrardan camiye dönüştürme kararı almış ve 24 Temmuz 2020’de yapı ibadete açılmıştır. Böyle önemli yapılar dünya genelinde de güncel siyasetin haklı yada haksız kararlarına göre şekillenmektedir. Mimarlığın görevinin bu tartışmalardan bağımsız, mabedin özgün mimari kimliğine zarar vermeyen tasarım çözümleri ile gelecek nesillerinde yapıyı deneyimlemesine olanak sağlaması olduğu kanaatindeyim. Yapılacak tasarımdaki dokunuşlar da bu özgün kimliği ortaya çıkartması ön planda olacaktır. AMAÇ Yapılan bu çalışmada ana amaç Ayasofya’nın kimliğini, mütevaziliğini, yaşanmışlıklarını ve çevresini gelecek nesillere daha iyi korunmuş ve gelişmiş şekilde nasıl aktarılabileceğini inceledim. Bu çıkarımların sonucunda da tasarımımı yönlendirdim. EKLEMLENEN AYASOFYA | Dinamik Ayasofya Günümüze ulaşan Ayasofya inşaa edildiği döneminden biraz da olsa farklı bir hale dönüşmüştür. Aslında bu dönüşümler sayesinde günümüze kadar korunarak ulaşabilmiştir. İstanbul’un yöneticileri Ayasofya’ya kendilerinden bir parça katmak istemiştir. I. Justinianus’un inşa ettiği Ayasofya Kilisesi Fatih’in İstanbul’u fetih etmesiyle artık Ayasofya Camiisine dönüşmüş ve ilk eklemlenmelerini yaşamıştır. Bunlar minareler, medrese, imaret gibi parçalarla bir külliye haline dönüşmüş ve Osmanlı’nın merkez Camiisi ortaya çıkmıştır. II. Selim’in özel sevgisi sayesinde Mimar Sinan’ın minareleri, kubbesi ve türbeleriyle yeni bir hale daha dönüşen Ayasofya, Sultan Abdülmecid’in Osmanlı’nın batılılaşma sembolüyle içini ve dışını Fossati kardeşlerine emanet etmiş ve günümüze bu güzelliğin erişebilmesine sebep olmuştur. Fossati kardeşler burayı yeniden canlandırmış ve etrafına Darülfünun gibi yapılar inşaa edip Ayasofya’yı restore etmişlerdir. Cumhuriyet döneminde toplum tarafından terk edilen ve unutulan bir mekan haline dönüşen Ayasofya Atatürk tarafından müzeye dönüştürülerek ömrüne ömür katmış ve tüm dünyanın mirası haline gelmiştir. Ayasofya her dönem yaşayan eklemlenen bir dinamik yapı özelliğini her zaman sahip olmuştur. Bu dinamizm bir soru doğurmaktadır. Tarihler içinde hep eklemlenen ve dönemini yansıtan bu eklerin yanına neden günümüzü yansıtan bir yapı daha eklemlenmesin? AYASOFYA KİMLİĞİ | İbadet Alanndan Fazlası Ayasofya tarihi boyunca bu topraklara sahip olan imparatorlukların merkezindeki bir sembol olmuştur. İnşaa edildiğinden beri ana işlevi ibadet olarak kullanılmış olsada sahip olduğu mana ve kimlikler bundan hep daha yücedir. Her toplum bu yapıyı kalbine sığdırmış ve bir şekilde bağ kurmuştur. Bunun en büyük etkiside Bizans’ın ve Osmanlı’nın burayı bir ibadet veya yönetimin sembolü dışında anlamlar eklemesine bağlayabiliriz. Ayasofya tarih boyunca ibadet kimliği yanında bir çok farklı kimliğe sahip olmuştur. Bizans döneminde taç giyme törenleri, Osmanlı döneminde halkı bilgilendirme hutbeleri, İşgal yıllarında mitingler, halka seslenişler ve mevlütler Ayasofya’nın siyasi kimliğini oluşturmaktadır. Bunun yanında Ayasofya medresesi ve sıbyan mektebi buraya eğitim kimliğini kazandırmıştır. Yapıldığı tarihten itibaren İstanbul’a gelen herkesin ziyaret ettiği kültürel dokunun bir parçası ve kültür kimliğini içine almıştır. Cumhuriyetle birlikte sahip olduğu müze kimliği tüm dünya vatandaşlarının mekanı haline gelmesini sağlamıştır. Bunun yanında Osmanlı döneminde gündelik hayatın merkezinde insanların vaktini geçirdiği bir sosyal merkez haline gelmiştir. Sahip olduğu bu kimlikler fark edilmemiş olsa da Ayasofya’yı oluşturan kollar ve bir bütünün parçasını oluşturmaktadır. AYASOFYA ve ÇEVRESİ | Bağlar Ayasofya ve çevresi Suriçinde bir bütünün parçasıdır. Kendisi bir tarihi odak noktası olsada insanların dağılımı bu yöne akış şeklindedir. Başlangıç noktası yerine ulaşılan bir vaha olarak hep buraya bir yönelim söz konusudur. Yönelim noktaları ve bağlar Bab-ı Ali, Eminönü, Cankurtaran, Beyazıt ve Kapalıçarşı etrafından bir akışla can bulmaktadır. | Ulaşım Ayasofya’ya ulaşım iki merkez noktadandır. Bunlar Eminönü limanı ve Beyazıt tramvay ve transfer noktasındandır. Fakat Ayasofya’nın turist ve kullanıcıları alış noktası sadece Beyazıt aksından gelenlere doğru bir yönelim sunmaktadır. Genel turist akıntısı tam tersi noktadan Eminönü’ndendir. Bu da etrafındaki diğer bağlantı yollarını işlevsiz ve değersiz hale getirmektedir. | Ölü Alanlar Ayasofya’ya ulaşan yanlış yaya aksı, tarihi alanların trapez levha duvarlarla örülmüş olması, niteliksiz beton zemin alanlar çevresinde birçok ölü alanın oluşmasına neden olmaktadır. Aslında bu ölü alanlar Osmanlı-Bizans tarihinin önemli ve bilinmeyen özelliklerini insanlara açmak için büyük bir iştahla beklemektedir. Doğru giriş-çıkış ve aks düzenlenmeleriyle etrafının tekrardan eski günlerine dönüşmesi kaçınılmaz bir durumdur. | Çözümler Ayasofya birçok kimliğe sahip olmakla birlikte etrafı bir o kadarda kimliksiz halde ve değersiz bir alanlar bütünü olarak topluma hizmet etmektedir. Ayasofya ve çevresi, kimliğini yansıtacak ve bütünleşecek bir hale gelmesi tasarımımın ana hedefi olarak tercih ettim. Ayasofya’nın müze, siyasi, sosyal, kültürel ve eğitim kimliklerinin yansımasını külliyenin dışındaki potansiyeli yüksek mekanlarla birleştirilecek noktalar tercih ettim. Bu sayede Ayasofya’nın çevresinin ölü durumu ve bağlamından kopukluğu kimlik meselesi sayesinde tekrardan bir bütüne dönüştürülmesini hedefledim. Bu noktalara, siyasi kimliği yansıtacak “Fikir ve Düşünce Meydanı”, sosyal kimliği yansıtacak “Yeni Park/ Sosyal Alan”, eğitimi yansıtacak “Ayasofya Bizans-Osmanlı Enstitüsü”, müze kimliğini yansıtacak “Kalıcı Fossati Sergisi” ve alanın kültürel kimliğini geliştirecek “Sultanahmet Arkeo Parkı” sayesinde alan birbirine bağlanmış ve dokuyu kuvvetlendirmiş hale gelicektir. Dokunuş Noktaları – Ayasofya Meydanı – Sultanahmet Arkeoloji Kazı Alanı – Ayasofya Medresesi ve Çevresi – Ayasofya Hediyelik Eşyacı Alanı – Ayasofya Üçyüzlü Çeşme ve Çevresi DÜŞÜNCE ve FİKİR MEYDANI | Fikir Pavilyonları Ayasofya uzun yıllardır güney cephesinde niteliksiz ve tamamiyle geçiş mekanı olarak kullanılan bir meydana sahiptir. Geçmişinde bu meydan yaşayan, insanların toplandığı, İstanbul’un işgal yıllarında mitinglerin yapıldığı ve devletler tarafından halkın bilgilendirildiği bir alandı. Tasarımda kaybedilen bu kimliğin tekrardan canlandırılmasını amaçladım. Ayasofya Fikir ve Düşünce Meydan’ı olarak adlandırılan bu alan içinde insanların kendi düşüncelerini özgürce dile getirebilecekleri sahneler peyzajla zenginleştirilmiştir. Bunlara ek olarak Ayasofya İstanbul’un en fazla turist ve insan çeken noktasıdır. Sahip olduğu bu global yapısı, bir fikrin ve düşüncenin tüm dünya ile paylaşılabileceği nadir noktalardan biri olmasını da peşinde getirmektedir. Bu şansıda her yıl planlanması düşünülen Fikir Pavilyonlarıyla dünyadaki problemlenlerin bu pavilyonda dile getirilmesi, insanlara anlatılması ve etkinliklerin düzenlenmesi ile alanın potansiyelini tekrardan açığa çıkartacağına inanmaktayım. Sahip olduğu siyasi kimliği Ayasofya’nın meydanıyla bütünleşip tüm Dünya’ya bir eğitim veren noktaya dönüşmesi amaçlanmıştır. | Düşünce Meydanı Sahne Ağaçları “…Büyük mimarlarımız ise, daima eserlerinin yanı başında, birkaç çınar veya serviyi eksik etmezlerdi; gür yaprağın tezadı onların en güzel terkiplerinden biriydi…” Ahmet Hamdi TANPINAR Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir adlı romanında İstanbul bölümünü anlatırken açtığı bir başlık vardır; “İstanbul’un ağaçları”. Geçmişimiz bu ağaçların manalarıyla bütünleşmiş semtlerimizle, mevsimlerin habercisi olan ağaçlarla, bulunduğu yeri sembol eden, mesela yoğun bir çınar ağacı topluluğu görürsek oranın ibadet yeri olması, tekil görürsek yanında tarihi bir çeşmenin bulunmasıyla şekillenmiştir. Dönemin mimarlarının bilinçli olarak seçtiği küçük dokunuş geleneği günümüzde unutulmuş durumdadır. Ayasofya Düşünce ve Fikir Meydanındaki “Sahne”lerde insanların kendi fikirlerini özgürce dile getirebilecekleri insanlarla temas edecekleri yerler olması için tasarlandı. Sahneler farklı işlevlere göre ayrıldı ve bu ayrılmalar İstanbul’un geleneğinde olan özel ağaçlarla tanımlı bir hale getirildi. Küçük bir dokunuşla ağaçlar tekrardan manalarına uygun şekilde sahnelerle bütünleşip organik bir bağa sahip oldular. Meydandaki ağaçlar kimliklerine ek olarak, İstanbul’da yetişen ve iklimine uygun olan ağaçlardan tercih edilmiştir. AYASOFYA PARKI Ayasofya’nın eskiden sahip olduğu sosyal merkez kimliğini tekrardan hayata geçirmek için külliyenin yanındaki niteliksiz yeşil alan külliye sınırları içine alınması planlanmıştır. Buradaki niteliksiz cafe yıkılıp sahip olduğu tarihi çeşmeyle etkileşimi yükselticek ve eğimi kullanan bir doğal amfi inşaa edilmiştir. Bu amfide toplanmalar küçük etkinlikler ve buluşmalar yapılabilmesi ön planda tutulmuştur. Ayasofya haziresinin sahip olduğu yeşil potansiyel arttırılarak küçük ve büyük bağlantı yollarıyla alanın sirkülasyonu kuvvetlendirilmiş ve Ayasofya’ya yeni girişler tanımlanmıştır. FOSSATİ KALICI SERGİSİ Ayasofya’nın günümüze ulaşabilmesinde en etkili olan kişiler Fossati kardeşlerdir. Ayasofya’nın restorasyonu ve çevresinin tekrardan düzenlenmesini sağlayan ve burada iz bırakmalarının anısına Fossati kardeşler için kalıcı bir sergi düşünülmüştür. Ayasofya Meydanı’ndan Topkapı Sarayı’na doğru giderken Ayasofya’ya bağlı olan hediyelik eşyacılar tarafından işgal edilen alanı kalıcı sergi için düşünülmüştür. Odaların bağlantısı ve sahip oldukları sirkülasyon sorgulanarak tek bir parça haline dönüştürülmüştür. Serginin duygusal bağını güçlendirmek için giriş ve çıkışlar Fossati kardeşlerin tasarladığı “Darülfünun” karşısında konumlandırılmıştır bu sayede iki alanın etkileşimi arttırılmıştır. SULTANAHMET ARKEO PARKI Uzunca bir süredir kapalı halde bulunan ve çoğu turistin varlığından bi haber oldukları Sultanahmet Arkeo Parkı tekrardan yeni giriş ve çıkış tanımlanmalarıyla açılması planlanmıştır. Ayasofya’nın Kültürel kimliğinin bu alana yansıtılması sağlanmıştır. Kazı alanın sahip olduğu Büyük Bizans Sarayı kalıntısı, Khalke Kapısı, Bizans Bazilikası, Darülfünun yapısı yeni yürüyüş yollarıyla hem Topkapı Sarayı’na, hem Ayasofya’nın yeni giriş ve çıkışlarına bağlanmıştır. Ayasofya Düşünce ve Fikir Meydanından gelenlerin direk geçişi ön planda tutulmuş ve alanın bütüncüllüğü pekiştirilmiştir. Tasarım sirkülasyonu gelenekselin dışına çıkıp kullanıcıların deneyimi güçlendirecek ve kalıntılara inip yakın deneyim sunulması sağlanmıştır. AYASOFYA BİZANS-OSMANLI ENSTİTÜSÜ Ayasofya tarihi boyunca çok dinamik ve yaşam dolu bir yapı olmuştur. İlk yapıldığı halinden birçok farklılığa sahip olması onun her dönemde daha çok benimsenmesine ve yaşadığı topluluklarla bağının kuvvetlenmesine yardımcı olmuştur. Latin İstilası döneminde eklenen payandalar, Osmanlı döneminde eklenen minareler, külliye yapıları, imaret, medrese, şadırvan gibi yapılar eklenerek Ayasofya’yı sadece ibadet mekanı olarak kalması engellenmiş ve yeni bir merkez haline gelmesi sağlanmıştır. Dinamik yapısı akıllarda şu soruyu doğurmaktadır. Her dönem de bir eklenti yapıldıysa günümüzde neden yeni bir eklenti yapılamasın? Ayasofya Bizans Osmanlı Enstitüsü tasarımıda bu sorudan doğmuştur. Sahip olduğu kimliklerinin tekrardan Ayasofya’da ve çevresinde hayata geçirilmesi ayaklarından biri olan bu yapı Ayasofya’nın eskiden sahip olduğu eğitim kimliğini tekrardan ön plana çıkartması düşünülmüştür. Medrese yapısının ana bina olup ek binanın kütüphane ve çalışma alanlarıyla desteklenmesi düşünülmüştür. Yapının tasarımında ön planda tutulan şey olabildiğince sade, Ayasofya’nın önüne geçmeyecek ama bir o kadar da etkileyici olup Ayasofya’nın ve çevresinin tarihi dokusu ön planda tutulması düşünülmüştür. Seçilen lokasyonda Medreseyle aktif bir bağ kurabilecek aynı anda iç haziredeki kalıntıları ön plana çıkartacak olan Caferiye Sokak ve Soğukçeşme Sokak bağlantısında düşünülmüştür. Yapılan ek yapı sayesinde iki sokağında tekrardan canlanacağı ve yeni bir düğüm noktası olacağı düşünülmektedir. Sadece eğitimin yapıldığı bir mekan değil, aynı zamanda çevresinde de bir hayat kuran bir yapı olarak tasarlanmıştır. EK BİNA MALZEME Ek binanın tasarımı Korten çelik ana madde olacak şekilde çelik va camdan sade bir şekilde tasarlanmıştır. Kullanıcılar için iç ve dış mekan bağı kavramı bu sayede ortadan kaldırılmış ve tek bir büyük mekan olması sağlanmıştır. Yapıda 4 ana alan bulunmaktadır. Kütüphane, Çalışma ve Okuma alanı, Çok Amaçlı Salon ve Yarı Kapalı Kalıntı Seyir Alanından oluşmaktadır. Yapının etkileyici kısmı dış cephesinde yapılan oyun sayesinde olmuştur. Dış cephesi hareketli, kullanıcı ve tarihi doku arasında bağ kuracak şekilde düşünülmüştür. Hareketli panel sistem Korten çelik taşıyıcılar arasında 35x35cm sandviç panel tasarımına sahiptir. İki yüzeyli olan bu panellerin bir yüzeyinde kullanılmış masif ahşap parçası diğer yüzeyinde de ayna kullanılmıştır. Ahşap yüzeyin seçilmesi kullanıcıların burayla bir dokusal bağ içine girmeleri ön plana çıkarılmıştır. Ayna da etrafındaki tarihi dokuyu bir çerçeve içine alıp farklı vistalar sunulmasını sağlamıştır. Bu sayede cephe dinamik bir hal almış ve kullanıcılar üzerinde farklı etkiler sunmuştur. Ayrıca bir ekran taradından tasarlanmaya açık olan bu sistem kullanıcılar tarafından özel cephe kurgularına imkan sunmuştur. Ayna sayesinde yapının görünürlüğü azaltılmış ve Ayasofya’nın ön plana geçmesi tekrardan desteklenmiştir.

bottom of page